Son Yazılar »
Loading...
13 Ağustos 2020 Perşembe
9 Ağustos 2020 Pazar
Bu adam kim biliyor musunuz?
O, bir zamanlar Polonya'nın en ünlü piyanisti ve bestecisiydi. Hem de Chopin'i en iyi yorumlayanlardan biri...Sonra diplomat oldu. Dahası siyasete girdi ve Polonya'nın başbakanlığına seçildi.
Bir gün başbakan olarak Fransa gezisi sırasında Paris Üniversitesi müzik bölümünde okuyan bir genç yanına gelip;
"Siz o ünlü piyanist Jan Paderevsky değil misiniz? diye sordu. Paderevsky;
"Evet o benim" diye yanıtladı.
"Fakat şimdi?"
"Şimdi Polonya'nın başbakanıyım işte" deyince genç;
"Yaa öyle mi, ne büyük bir düşüş"
diyerek, kinayeli bir cevap verir.
Paderevsky gencin bu sözünü hayatı boyunca kendine dert eder. Bir gün halka konuşurken şunları söyler;
"Piyanonun tuşlarına hükmetmek devlete hükmetmekten zormuş meğer...! Başbakan iken ırmak geçmeyen yere köprü vaadedersiniz herkes inanır. Halkı kandırarak devlete hükmedebilirsiniz, ama 7 oktavlı bir piyanoda, fa sesine basıp do diye yutturamazsınız. Notalar sizi gerçeğe, yalnızca gerçeğe, matematiksel ölçüye, tartıya, armoniye, melodiye doğru sesi vermek için doğru tuşa basmaya mecbur eder. Müzik sizi yalandan, sahtelikten kurtarır."
Kadın hamile.
Bebek erkekmiş.
Aile mutlu, çok mutlu.
Bebek doğdu, pipisini amcalara gösterdi.
Amcalarda bayram sevinci.
Dünyanın en gerekli organını gördüler çünkü.
Bebek terledi, çırılçıplak soydular, evde, misafirlikte, mahallede böyle gezdi.
Bu hakka sahipti çünkü pipisi vardı.
Bebek biraz büyüdü.
Sünnet olacak.
Davullar, zurnalar, hediyeler...
Çocuk düşündü:
"Sanırım bu çok önemli bir organ.."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Üç beş güzel kız var gittikleri yerde, annesi babası dedi ki:
"Hangisini alayım oğlum sana?"
Çocuk düşündü:
"Sanırım karşı tarafa sormaksızın seçme hakkım var."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuk acıktı, sofrasını varsa kız kardeşleri ve annesi hazırladı.
Yemek bitince topladılar.
Çocuk düşündü:
"Sanırım kızlar/kadınlar bana hizmet etmekle yükümlü."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Kalabalık bir yemek daveti, herkes masaya sığamayacak.
Erkekler ve yaşlılar masaya oturdu.
Çocuğu da masaya oturtturdular.
Annesi ve varsa ablaları yerde oturuyordu.
Çocuk düşündü:
"Sanırım önemli olan erkeklerin konforu."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Servis yapılacak, önce erkeklere yemek verildi, erkekler yardım etmedi.
Çocuk düşündü:
"Sanırım öncelikli olan erkeklerin karnının doyması."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuğun kız arkadaşı oldu.
Bütün sülale duydu.
Herkesin ağzı kulaklarında.
Densiz bir amca:
"Neler yapacan bahim gızlaraa" dedi.
Çocuğun anne ve babası:
"Oğlumdan iyisini mi bulacak?" dediler.
Çocuk düşündü:
"Sanırım en iyisini hak eden benim ve bu yüzden kızlara rızayla ya da rızasız istediğimi yapabilirim."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuk büyüdü, arkadaşlarıyla dışarı çıktı, gezdi, eğlendi.
Eve geç geldi, paşalar gibi karşılandı.
Kız kardeşi eve geç geldiği için azar işitirken, dövülürken.
Genç düşündü:
"Sanırım eve istediğim saatte girip çıkabilirim."
Genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Kavga etti, ağzı burnu kan içinde.
Annesi, babası:
"Koçum benim, helal olsun" dedi.
Genç düşündü:
"Sanırım güçlüyüm ve sorunlarımı bu şekilde halledebilirim."
Genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuk büyüdü.
Ama bir türlü insan olamadı.
...
(Alıntı)
3 Ağustos 2020 Pazartesi
Mutluluk bir yoldur (Medyadan)
Bir gün haşmetli bir kral, hayatının mutsuz bir döneminde, maiyeti ile şehirde bir sabah yürüyüşüne çıkar. Derken, insanlar arasında bir dilenci görür, haline azap ve elem duyarak yanına yürür.
“Dilenci! Dile benden, ne dilersen! Bir kereliğine, dileğini yerine getireceğim.”
Meğer dilenci alelade bir dilenci değil, kralın çocukluğunda öğretmenliğini yapan ve bazı gerçekleri söylediği için saraydan atılan akıl hocasıdır. Son bir ders vermek istemektedir kendisini tanıyamayan kralına.
"Majesteleri, affedersiniz, saygısızlık olarak algılamayınız ama büyük konuşuyorsunuz. Sizin de gerçekleştiremeyeceğiniz dilekler,
bazı şeyler olabilir."
Kral gururuna yedirememiş ve öfkelenmiş:
"Sen kimsin ki bana bunu söylüyorsun be adam! Ben kudretli bir kralım, her şeyi yapabilirim. Sen dileğini söyle de gör bakalım gerçekleştirebiliyor muyum?"
"Nasıl isterseniz kralım, o zaman elimde tuttuğum bu çanağı servetle doldurunuz."
Kral hemen vezirlerine buyurmuş, vezirler yanlarındaki büyük keselerden çanağa altın dökmeye koyulmuşlar. Ne var ki, çanak altınla doldukça aynı anda boşalıyor, içerisine dökülen altınları yok ediyormuş. Altınlar, elmaslar, yakutlar ve zümrütler derken gümüşler ve bakır sikkelerle kral elindeki bütün hazinesini çanağa hırsından döktürmüşse de nafile! Çanak yine karşılarında yeni altınlar beklercesine bomboş duruyormuş. Kral sonunda mağlubiyeti kabul ederek "Sen kazandın dilenci. Çanağı dolduramadık. Ama sana bir sorum var, bu çanak neden yapılmış? Yani hammaddesi nedir ki?"
Dilenci sorulmasını beklediği soru karşısında gülümseyerek ve vakur bir biçimde cevap vermiş, "Bu çanak, majesteleri, insanoğlunun istek ve ihtiyaçlarından yapılmıştır. İnsan, hiçbir zaman sahip olduğuyla yetinmez, hedeflediği ve hayal ettiği her şeyi elde ettiği anda, zihni onu unutur, uzaklaştırır ve yeni istekler ve ihtiyaçlar yaratır kendine. İnsan aklı, mükemmel bir hizmetkar olsa da berbat bir efendidir. Bu yüzden, mutluluğu zihnine inanarak dışarıdaki isteklerinde arayan insanoğlu asla tam olarak mutlu olamaz. Bu yüzden, sizden dileğim, mutluluğu kendi içinizde aramanızdır."
Mutluluk uzak bir tepenin üzerindeki güzel rayihalarla bezeli gül bahçeleri içinde inşa edilmiş bir sırça köşk değildir. Mutluluk hayat yolunun atomu olan ve ismine "an" dediğimiz en küçük zaman dilimlerinin, yani gerçekte var olmayan o sırça köşke giden yolun ta kendisidir.
Bir söz vardır: "Öldükten sonra unutulmak istemiyorsan, ya okunmaya değecek bir şeyler yaz, ya da yazmaya değecek bir şeyler yap…"
“İyi geçirilmiş bir günün, mutlu bir uyku getirmesi gibi, iyi yaşanmış bir hayat da mutlu bir ölüm getirir.”
Leonardo da Vinci