İyi Haftalar

Kısa Kısa'da yeni bir Yazı

Acaba ?..

İyi Günler

×
Loading...

BUGÜN :
SON GÖNDERİ

Git veya Kal

Günün mp3 ü

İstiklal Marşı

Tıkla Dinle

















Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ağustos 2020 Perşembe

Vah Ülkem




 

23 Temmuz 2020 Perşembe

Lozan Barış Bayramı nasıl yasaklandı nasıl unutturuldu?


“Lozan Antlaşması, Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk milleti için siyasal bir zafer oluşturan bu antlaşmanın Osmanlı tarihinde eşi yoktur… Lozan Antlaşması imza gününün ‘milli bayram' olarak kabul edilmesi uygundur.” (Mustafa Kemal Atatürk, 26 Temmuz 1927)
24 Temmuz 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr Gazetesi. Gazete Lozan Antlaşması'nı şu cümlelerle manşete taşıyor: “Bu gün sulh bayramı, hakiki halas (kurtuluş) ve istiklal bayramıdır.”
Birkaç gün önce Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı AKP'li Alinur Aktaş, “30 Ağustos halkın genelini ilgilendiren bir bayram değildir” dedi. AKP'li Başkan'ın tepki çeken bu açıklaması, aslında AKP'nin milli bayramlara bakışını özetliyor. AKP iktidarı 17 yıldır “milli bayramlarla” kavga ediyor. 23 Nisanları, 19 Mayısları, 29 Ekimleri, 30 Ağustosları unutturmak istiyor. Bunun için örneğin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın ve 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nın karşısında önce bir FETÖ projesi olan Kutlu Doğum Haftası ve Türkçe Olimpiyatları, sonra da Kut Zaferi çıkarıldı. Birkaç yıldır da 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın karşısına Malazgirt Meydan Muharebesi çıkarılmak isteniyor. Atatürk Cumhuriyeti'nin milli bayramları unutturulmak istenirken “Yeni Türkiye”nin yeni milli bayramı olarak 15 Temmuz öne çıkarılıyor.
Aslında Cumhuriyet'in milli bayramlarını unutturma işi, kökleri 1950'lere Demokrat Parti (DP) dönemine kadar giden bir iş… Örneğin DP iktidarı, önce Lozan Barış Bayramı'nın (Lozan Günü'nün) karşısına başka bayramlar çıkardı, sonra Lozan Günü'nü tamamen yasaklayarak unutturdu.
İşte Lozan'ın 96. yıl dönümü anısına bu yazımda “Lozan Günü”nün nasıl yasaklanıp nasıl unutturulduğunu anlatacağım.
27 YIL KUTLANAN LOZAN BARIŞ BAYRAMI
İsmet İnönü'nün 24 Temmuz 1923'te imzaladığı Lozan Antlaşması, 1683 Viyana Bozgunu'ndan sonra Batı karşısında sürekli gerileyen ve her bakımdan Batı'ya bağımlı hale gelen Türklerin, sınırları belli bağımsız bir vatana sahip olmalarını sağladı.
Atatürk 26 Temmuz 1927'de Lozan'ın “milli bayram” olarak kutlanmasını istedi: “Lozan Antlaşması, Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk milletli için siyasal bir zafer oluşturan bu antlaşmanın Osmanlı tarihinde eşi yoktur. (…) Bu nedenle Lozan görüşmelerinde her türlü siyasal mücadelelere göğüs vererek sonucu elde etmede büyük bir anlayışlılık göstermiş olan İsmet Paşa'yı yücelterek anmak görevimdir… Lozan Antlaşması imza gününün milli bayram olarak kabul edilmesi uygundur.”
Aslında 24 Temmuz 1923'ten itibaren Lozan, “Sulh (Barış) Bayramı”, “Lozan Günü” olarak kutlanmaya başlandı. Gazeteler Lozan'ı bayram coşkusuyla kutladılar. Örneğin, 24 Temmuz 1923 tarihli Tercümanı Ahval Gazetesi Lozan'ı “Bugün Sulh Bayramıdır” manşetiyle, Tevhid-i Efkar Gazetesi ise “Bugün Sulh Bayramı: Hakiki Halas (Kurtuluş) ve İstiklal Bayramıdır” manşetiyle kutladı.
“Lozan Sulh Bayramı” kutlamaları, 23 ve 24 Temmuz'da iki gün sürerdi. O günlerde devlet kurumlarında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde devlet adamlarının da katıldığı Lozan toplantıları yapılırdı. Her yer tatil edilirdi. Atatürk, İnönü'ye kutlama telgrafları çekerdi. 1930'lardan itibaren Halk Evleri'nde de Lozan coşkusu yaşandı. Bazı Halkevi şubeleri yüzme yarışları düzenledi. Birçok ilde Lozan kutlaması yapıldı. İzmir bayraklarla donatıldı. Gazeteler uzun uzun Lozan'ın öneminden söz etti. Gazetelerde “Lozan” konulu yazılara, şiirlere yer verildi.
Lozan, 1924-1950 arasında, tam 27 yıl, resmen olmasa da fiilen milli bayram olarak kutlandı. 23 Temmuz 1939'da Hatay'ın anavatana katılması ile Hatay'ın kurtuluşu ve Lozan Günü birlikte kutlanmaya başlandı.
İsmet İnönü karşıtlığı Lozan ve Amerikancılık
Atatürk sonrasında CHP'nin başına İsmet İnönü geçti. Artık CHP demek İnönü demekti. Bu nedenle DP, CHP'yi yıpratmak için doğrudan İnönü'yü hedef aldı. DP'liler, İnönü ve ailesiyle ilgili asılsız iddialar ortaya attılar. İnönü'nün camileri ahır yaptığından tutun da Türkiye'yi II. Dünya Savaşı'na sokmayarak “halkın erkekliğini öldürdüğüne”, hatta “asker kaçağı” olduğuna kadar birçok yalan söylediler. İnönü karşıtı DP'nin, İnönü ile özdeşlemiş Lozan'a sahip çıkması kolay olmadı.
1923-1950 arasında 27 yıl Lozan ‘bayram' olarak kutlandı.
Bu nedenle DP önce Lozan-İnönü özdeşliğini yok etmek istedi. DP basını, Lozan'ın, İsmet İnönü'nün değil, Atatürk'ün ve milletin zaferi olduğunu yazdı. Ancak Lozan-İnönü özdeşliği bir türlü bozulmadı. Bunun üzerine DP, İnönü'yle birlikte Lozan'a da savaş açtı. Aslında DP'ye göre de Lozan bir zaferdi. Ancak İnönü karşıtlığı, DP'yi Lozan karşıtlığına savurdu.
Ancak DP'nin Lozan karşıtlığını sadece İnönü karşıtlığıyla açıklamak yanlış olmasa bile eksiktir. Çünkü bilindiği gibi Lozan bir “bağımsızlık” belgesidir. Türkiye Lozan'la tüm bağlarından, zincirlerinden kurtuldu. DP döneminde ise Türkiye NATO'ya üye oldu ve her bakımdan ABD'nin dümen suyuna girdi. İşte Türkiye'nin ABD'ye bağımlı olduğu o günlerde DP, “bağımsızlık belgesi” Lozan'ın yıl dönümlerini “bayram” olarak kutlamaktan vazgeçti.
Alternatif bayram kutlamaları
23 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanı Hürriyet Bayramı olarak kutlanıyordu. 1923-1950 arasındaki tek parti döneminde de “Hürriyet Bayramı” kutlamaları devam etti.
1950'de iktidara gelen DP, Lozan Barış Bayramı'nın yerine Hürriyet Bayramı'nı kutlamaya başladı. 24 Temmuz 1950'de Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes, Hürriyet Abidesi'ne giderek Mahmut Şevket Paşa ile Talat Paşa'nın kabirlerini ziyaret ettiler. DP İstanbul İl İdare Kurulu da Hürriyet Bayramı nedeniyle Hürriyet Tepesi'nde bir tören düzenledi.
DP iktidara gelir gelmez Lozan Günü kutlamalarına son verdi.
1951'den sonra Lozan'ın yıl dönümlerinde basında çıkan Lozan yazıları da azalmaya başladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki Lozan toplantısı ise yapılmadı.
1952'den itibaren Lozan'ın yıl dönümlerinde Lozan eleştirileri başladı. Örneğin DP'nin Zafer Gazetesi, “Lozan ruhunu koruyalım” diyen Ulus Gazetesi'ni şöyle eleştirdi: “Tuz ruhu, nane ruhu, limon ruhu bilirdik, ama demek ki bir de Lozan ruhu varmış! Lozan ruhu bozuldu mu ki muhafaza edelim diye kıvranıyorlar?”
1953'ten itibaren Lozan'ın yıl dönümlerinde basın Lozan'dan değil, aynı tarihe denk gelen II. Meşrutiyet'in ilanından söz etmeye başladı. İttihat ve Terakki mensuplarına yöneltilen suçlamalara cevaplar verildi. DP iktidarı, Cumhuriyeti kuranları değil, meşrutiyeti ilan edenleri (İttihatçıları) anmaya başladı.
1950'lerde Lozan Günü kutlamaları yerine, Hürriyet Bayramı törenleri gazete sayfalarını süsledi.
DP iktidarı Lozan'ı unutturmak için sadece 23 Temmuz Hürriyet Bayramı'nı değil, 23 Temmuz Hatay'ın kurtuluş gününü, 24 Temmuz basında sansürün kaldırılmasının yıl dönümünü ve muharipler gününü öne çıkarmaya çalıştı.
DP bu alternatif kutlamalarla Lozan'ı gölgelemek istedi.
Lozan Günü'nün yasaklanması
Lozan Günü 1930'larda Halk Evleri'nde de coşkuyla kutlanırdı.
Ulus, 25 Temmuz 1939.
1955'ten itibaren DP iktidarı, “Lozan Barış Bayramı”, “Lozan Günü” kutlamalarını yasakladı.
1955'te CHP'nin İstanbul Üsküdar'da ve İzmir'de Lozan Günü'nü kutlamasına izin verilmedi. Yasak gerekçesinde “Lozan zaferi milletin malıdır, CHP'nin kutlaması doğru değildir” denildi.
1956'da Kıbrıs sorunu nedeniyle Lozan mecburen gündeme geldi. Çünkü o günlerde Lozan'a aykırı olarak Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasından söz ediliyordu. Eğer Kıbrıs, Lozan'a aykırı olarak Yunanistan'a bırakılırsa Türkiye de Batı Trakya ve 12 Adalar konusunu tartışmaya açabilirdi. Böylece siyasi gelişmeler DP iktidarına, unutturmak istediği Lozan'ı hatırlattı. Ancak DP'nin Lozan'ı hatırlamaya hiç
niyeti yoktu.
1957'de DP, Lozan Günü'nü yine kutlamadı ve kutlatmadı.
1958'de CHP Beşiktaş İlçe Teşkilatı Lozan Günü'nü kutlamak istedi. Valilik, “Millete mal olmuş bir zaferin bir parti tarafından kutlanmasının doğru olmadığı” gerekçesiyle CHP'nin Lozan Günü'nü kutlamasına yine izin vermedi.
1959'da DP, Lozan Günü'nü yine kutlamadı, kutlamak isteyenlere de izin vermedi. CHP İzmir Eşrefpaşa İlçe Teşkilatı'nın Lozan Günü'nü kutlama isteği İzmir Valiliği'nce reddedildi. Bunun üzerine CHP Genel Başkanı İsmet İnönü şöyle bir açıklama yaptı: “Yani İzmir Valisi, Lozan gibi bir tarihi hadiseden bahsedilmesini kabul etmiyor! Ne anlayıştır bu! Ne haktır?”
İzmir'de Lozan Günü kutlamalarına izin verilmemesini Demokrat İzmir Gazetesi de şöyle eleştirdi: “Lozan'ı anmayı unutursak, İsmet Paşa'yı değil, fakat Türk milletinin bizzat kendisini küçük düşürmüş oluruz. (…) Unutmayalım ki, şu dünyada, emirle, fermanla yaptırılamayacak sayılı işlerin belki en başlarında şu da vardır: Bir millete kendi şereflerini, kendi zaferlerini unutturmak…”
DP, 1950'lerde Lozan Günü'nü yasaklayıp unutturmaya çalışsa da İsmet İnönü, Lozan'ın her yıl dönümünde gazetelere demeçler verdi, gençlerle buluştu, Lozan'ı anlattı. İnönü, Lozan kutlamalarından birinde aynen şöyle dedi: “Altıyüz milyonluk Çin ülkesine kadar, bütün Şark'tan kapitülasyonların kalkabileceğini Türkler Lozan'da ispat etmiştir”.
Günümüzde Lozan Günü, İnönü Vakfı
tarafından Heybeliada'da her yıl
kutlanmaya devam etmektedir.
Özetlersek; bizzat Atatürk, Lozan'ın “milli bayram” olmasını istedi. Lozan'ın yıl dönümleri 1923-1950 arasında, tam 27 yıl “Lozan Barış Bayramı (Lozan Günü)” olarak kutlandı. 1950-1960 arasında DP döneminde Lozan Günü kutlanmadı, hatta yasaklandı ve Lozan unutturulmak istendi. Ancak 1959'da Demokrat İzmir Gazetesi'nde denildiği gibi emirle, fermanla bir millete kendi şerefini, kendi zaferini unutturmak mümkün değildir.
24 Temmuz Lozan Barış Bayramı, Lozan Günü kutlu olsun.
KAYNAKLAR:
1- Hasan Akbayrak, “Osmanlı'dan Cumhuriyete Milli Bayramlar”, Tarih ve Toplum, C.8, S. 43, s. 31-34.
2- Ahmet Gülen, “Demokrat Parti Döneminde Lozan Algısı”, AÜİTE Atatürk Yolu Dergisi, (Lozan Antlaşması Özel Sayısı) S. 53, s. 77-100.
3- Gurbet Gökgöz, “Belleklerden Silinmeye Yüz Tutan Bir Gün: Lozan Sulh Bayramı”, ÇTTAD X/22 (2011/Bahar), s. 95-114.
4- Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. I-III, Ankara, 2006.
5- Tercümanı Ahval, 24 Temmuz 1924.
6- Tevhid-i Efkar, 24 Temmuz 1924.
7- Cumhuriyet, 24 Temmuz 1925, 25 Temmuz 1957
8- Zafer, 24 Temmuz 1950, 25 Temmuz 1952.
9- Demokrat İzmir, 24, 25 Temmuz 1959.
10- Vakit, 27 Temmuz 1927.
"SİNAN MEYDAN' 22 Temmuz 2019 köşe yazısıdır"

20 Haziran 2020 Cumartesi

Güneş solar minimum döneminde

Bilim insanları, 2020’de 100 gün boyunca Güneş’te hiç güneş lekesi gözlemlenmediğini ve Güneş’in son yüz yılın en büyük solar minimum dönemine girdiğini açıkladı.



Güneş solar minimum döneminde: Yeni tehlike kapıda mı?

NASA’ya göre durum; Dünya’da aşırı soğuk, ürün kaybı, kıtlık ve güçlü volkanik patlamalar yaşanmasına neden olabilir! Bu dönem en son 18. yüzyılın sonlarında yaşanmıştı ve 1816’da Yazsız Yıl adı verilen senede Temmuz ayında kar yağışı gerçekleşmişti. 

Bu bilgiler doğrultusunda bilim insanları, Güneş’in son yüz yılın en büyük solar minimum dönemine girdiğini açıkladı.

Solar minimum, en az Güneş enerjisi aktivitesi dönemine verilen isim. Bu süre zarfında, Güneş lekesi ve Güneş patlaması aktivitesi azalıyor ve genellikle günlerce meydana gelmiyor.

NASA endişeli!

NASA’da çalışan bilim insanlarına göre bu durum; Dünya’da aşırı soğuk, ürün kaybı, kıtlık ve güçlü volkanik patlamalar yaşanmasına neden olabilir.

Güneş, en son 1790 yılında böyle bir döneme girmişti!

Güneş’te yaşanan bu oldukça düşük aktivite, 1790 ile 1830 yılları arasında kendini göstermişti.

20 yıllık bu dönemde sıcaklıklar 2 santigrat derece düşmüş, bu da dünya genelindeki gıda üretiminde yıkıcı etki yaratmıştı.

10 Nisan 1815’te ise son 2 bin yıl içindeki en büyük ikinci volkanik patlama Endonezya’daki Tambora yanar dağında yaşanmıştı. Felakette en az 71 bin kişi yaşamını yitirmişti.

1816 – Yazsız Yıl

1816 yılında ise “Yazsız Yıl” denilen dönem yaşanmış ve bu yılın temmuz ayında kar yağmıştı.


Gök bilimci Dr. Tony Phillips “Şu anda büyük bir solar minimum yaşanıyor. Güneş lekesi sayımları bunun son yüzyılın en büyüğü olduğunu gösteriyor. Güneş’in manyetik alanı zayıfladı ve bu Güneş sistemimize ek kozmik ışınların girmesine yol açacak.

Bu, şu anlama geliyor: 11 yıllık dönemler halinde azalıp çoğalan bu lekeler, iklim koşullarında belirleyici rol oynuyor. Lekelerin az gözlenmesi veya hiç gözlenmemesi, Dünya’nın sıcaklık seviyesini etkiliyor.

Aşırı kozmik ışınlar, astronotların ve kutuplardaki hava yolcularının sağlığı için bir risk. Ayrıca Dünya’nın üst atmosferindeki elektrokimyayı da etkilediği için yıldırımlara sebep olabilir.” ifadelerini kullandı.

NASA’nın iklim araştırması raporunda “Mini Buzul Çağı”na dikkat çekilmişti!

NASA, 2018 yılında Güneş lekelerinin kaydedilmiş en düşük seviyede olduğunu açıklamış, “Gezegenimiz bir Mini Buzul Çağı döneme giriyor” ifadeleri kullanılmıştı.

Hesaplamalara göre, güneşin manyetik dalgalarının azalmasıyla 2021-2050 yılları arasında hava sıcaklıklarında ciddi bir düşüşün görüleceği, bunun da 1600 ve 1700’lü yıllardaki gibi mini buzul çağı dönemine benzer bir sürecin yaşanmasına neden olacağı tahmin ediliyor. Diğer yandan NASA’nın son iklim raporlarına göre bu tarih 2030 yılından günümüze çekilmiş durumda.

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), iklim araştırması raporunda; 18’inci yüzyılda görülen Mini Buzul Çağı’nın tekrar yaşanabileceğine dikkat çekilmiş, “Süreç böyle devam ederse, birkaç ay içinde Uzay Çağı’nın rekor soğuklarına hazırlıklı olmalıyız” diye yorumlamıştı. 

NASA’dan korkutan uyarı: Güneş lekeleri kaydedilmiş en düşük seviyede. Gezegenimiz bu yıl itibariyle bir Mini Buzul Çağı döneme giriyor.

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), yeni iklim araştırması raporunu yayınladı. 18’inci yüzyılda görülen ‘Mini Buzul Çağı’nın tekrar yaşanabileceğine dikkat çekilen raporu uzmanlar “Süreç böyle devam ederse, birkaç ay içinde Uzay Çağı’nın rekor soğuklarına hazırlıklı olmalıyız” diye yorumladı.

Mini Buzul Çağı başlıyor!

NASA’nın yayınladığı yeni iklim araştırması raporuna göre; 2018 yazı rekor sıcaklıklar ile kapayan gezegenimiz, bu kış tarihi bir soğuk yaşayacak. Hatta bu soğuklar, içinde olduğumuz Uzay Çağı’nın “Mini Buzul Çağı” olarak anılmasına yol açacak kadar etkili olabilecek.

Uzmanlar, Güneş’in en dış katmanında oluşan Güneş lekelerini ve Dünya’nın en üst atmosfer tabakası Termosfer’i inceledi. Termosfer’in soğuyup daraldığı, Güneş lekelerinin kaydedilmiş en düşük hareketlilikte olduğu belirlendi.

Gezegenimiz rekor soğuklar yaşayacak

Bu, şu anlama geliyor: 11 yıllık dönemler halinde azalıp çoğalan bu lekeler, iklim koşullarında belirleyici rol oynuyor. Lekelerin az gözlenmesi veya hiç gözlenmemesi, Dünya’nın sıcaklık seviyesini etkiliyor.


Daha önceki raporlarda 2020 – 2030 yılları arasında yaşanması beklenen aşırı soğuk dönem, NASA’nın yeni araştırmasıyla daha da öne çekildi. NASA, bu kış itibariyle gezegenemizin bir Mini Buzul Çağı’nı yaşayacağını öngörüyor. Bu dönemde soğumanın 2030’lu yıllara kadar kendini giderek daha fazla göstereceği tahmin ediliyor.

Termosfer Güneş’teki leke hareketliliği yüksek olduğunda ısınıyor, az olduğunda soğuyor. Uzmanlar, Güneş’te benzer bir uyku evresine 18’inci yüzyılda rastlandığını ve o dönemin tarihe ‘Mini Buzul Çağı’ olarak geçtiğini hatırlatarak “Süreç böyle devam ederse, birkaç ay içinde Uzay Çağı’nın rekor soğuklarına hazırlıklı olmalıyız” dedi.

Termosferde soğuma giderek hissedilmeye başlanacak

Küresel Isınma son dönemde Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) üzerine en çok mesai harcadığı konuların başında geliyor. Yeni iklim araştırmasını yayınlayan NASA’nın verileri pek iç açıcı değil. Zira kurum önümüzdeki dönemde rekor seviyede soğuk beklediklerini açıkladı.

Dr. Tony Philips ve Kıdemli Araştırma Bilimcisi Martin Mlynczak yaptıkları araştırma sonucunda Güneş’in eskisi kadar verimli olmadığını ve bu etkilerinin gitgide hissedilmeye başlanacağını belirtti. Yapılan uydu çalışmalarında Termosfer’de soğuma ve buna bağlı daralma olduğu dikkatleri çekmiş durumda.

Nitrik oksit seviyesi olması gerekenden 10 kat düşük

NASA Kıdemli Araştırma Bilimcisi Martin Mlynczak nitrik oksit seviyesinin olması gerektiğinden 10 kat kadar daha düşük olduğunu belirterek, çok yakında uzay çağı için rekor soğukların görülme ihtimalinin bulunduğunu belirtti. Mlynczak bunun için henüz yeterli seviyenin oluşmadığını ancak birkaç ay içinde olabileceğini de ekledi. Geçtiğimiz yıl NASA tehlikenin boyutunu gözler önüne sermek için 1880’den günümüze olan değişikliği gösteren materyalleri yayınlamıştı.

Mini Buzul Çağı ne anlama geliyor?

İngiltere’deki Northumbria Üniversitesi’nde matematik profesörü Valentina Zharkova ve ekibi, gelecekte küresel iklim değişikliklerinin matematiksel olarak tahmin edilmesine olanak tanıyan bir model geliştirdi.

Beklenen 2030 yılı günümüze çekildi

Hesaplamalara göre, güneşin manyetik dalgalarının azalmasıyla 2021-2050 yılları arasında hava sıcaklıklarında ciddi bir düşüşün görüleceği, bunun da 1600 ve 1700’lü yıllardaki gibi mini buzul çağı dönemine benzer bir sürecin yaşanmasına neden olacağı tahmin ediliyor. Diğer yandan NASA’nın son iklim raporuna göre bu tarih 2030 yılından günümüze çekilmiş durumda.

Sanayi Devrimi’nden sonra hava sıcaklıkları 2 derece yükseldi

Dünyada beklendiği değerlendirilen mini buzul çağı, küresel iklim değişikliği ve Türkiye’de yaşanan meteorolojik afetlerle ilgili sorularını yanıtlayan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Köse, doğayı kirleten sera gazlarının küresel ısınmayı arttırdığını söyledi.

Dünya’da 1960 öncesine göre hava sıcaklıklarının 2 derece kadar arttığını, ciddi bir artış olan bu durumun buzulları da erittiğini ifade eden Köse, küresel iklim değişikliğinin sonuçlarının İstanbul başta olmak üzere yaz aylarında yurt genelinde de yaşandığını; çok şiddetli yağmur, kısa süreli dolu yağışı ve fırtınaların afetleri tetiklediğini; rüzgar hızının artmasıyla çatıların uçtuğunu, ağaçların devrildiğini anlattı.

Köse, dünyada meteorolojik kaynaklı afetlerden yaklaşık her yıl ortalama 410 milyon insanın etkilendiğini, 7 bin 600 civarında insanın yaşamını yitirdiğini, ayrıca doğal kaynaklı afetlerin yüzde 6’sının can kaybına, yüzde 16’sının ise yaralanmalara neden olduğunu aktararak, dünyanın dört bir yanında şiddetli yağışlar sonucu sel ve taşkınlar yaşandığını, tayfunların sık sık görüldüğünü kaydetti.

Türkiye’nin ikimi de değişiyor

Türkiye’nin iklim kuşağının da değişmeye başladığına işaret eden Köse, tropikal iklime doğru gidişat yaşandığını, İstanbul’da bile hortumların sıklığının arttığına dikkati çekti.

Köse, son yıllarda da meteorolojik afetlerin şiddetindeki artışlar nedeniyle artık Türkiye’nin birçok yerinde özellikle Anamur ve Antalya arasında, Ege ve Karadeniz kıyılarında, İstanbul çevresinde hortum hadiselerinde artış yaşandığını vurguladı.

Mini Buzul Çağı başlangıcı

Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Köse, bilim insanlarının açıkladığı “mini buzul çağı” söylemlerine ilişkin de 1645 ile 1715 yılları arasında Avrupa’nın büyük bölümünde mini buzul çağı denilen bir dönemin yaşandığını belirtti.

Güneşteki patlamalar sonucu dünyaya ısı ulaştığını aktaran Köse, şu bilgileri verdi:

“1500’lü yıllarda insanoğlu güneş patlamalarını fark ederek, bunu gözlemleyip kayıt altına almaya başlıyor. O yıllardan bugüne tutulan kayıtlara göre, geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir makalede, önümüzdeki 2020 ile 2030 yılları arasında, 1645 ile 1715’teki gibi mini buzul çağına benzer güneş lekelerinde azalmanın olduğu tespit ediliyor. Bunun tutarlılığı da yüzde 93. İngiltere’de bir üniversitedeki model çalışması da bunu destekliyor.

Bu şekilde devam ederse 2020 ile 2030 yılları arasında dünyanın büyük bir bölümünde yeniden mini bir buzul çağı yaşanabilir. Esasında bu beni sevindiriyor. Bu senaryo gerçekleşirse, mini buzul çağı küresel ısınmayı yavaşlatabilir çünkü küresel ısınmayı insanoğlu olarak durduramıyoruz ancak doğa kendini mini buzul çağıyla dengelemeye çalışacak.”

Kış mevisimi erken gelip geç bitecek

Köse, küresel ısınmayla sıcaklığın artı 2 derecede olduğunu, insanların da buna çabuk adapte olduğunu belirterek, mini buzul çağında artı 2 derce olan sıcaklığın eksi 1-2 dereceye düşeceğini anlattı.

Soğuk havalara insanların değil de nesli tükenmekte olan hayvanların, bazı bitki türlerinin uyum sağlayamayacağını ifade eden Köse, şöyle devam etti:

“Küresel ısınmayla ilerleyen süreçte Karadeniz’in büyük bölümünde, İstanbul’da da deniz sezonu 4-5 ay sürecek, hatta narenciye yetişecek belki de. Buzul çağıyla beraber ise bitki örtüsü gerilemeye başlayacak. Konya’da belki buğday yetişemeyecek. Son 15-20 yılda sonbahar ve ilkbaharda 25 güne varan düşüşler görülüyor. Yaz mevsimi geçmiş yıllara göre uzadı. Mini buzul çağında bunun tersini düşünmek gerekir. İstanbul’da kış mevsimi aralık ayında başlıyor, mart sonunda da bitiyor.

Yüksek kesimlerdeki kar yıl boyunca hiç erimeyebilir!

Mini Buzul Çağı yaşanmaya başladıkça kış mevsimi daha erken, kasımda başlayacak, nisan ortasına sarkacak. İstanbul’un ortalama kar yağışlı gün sayısı 15 iken o dönemde bu sayı 30 güne çıkabilir. Kışla mücadeleye harcanan emek ve zaman, hatta harcanan maddiyat daha da artabilir. Deniz sezonu azalacak. Ancak Doğu Anadolu Bölgesi, Karadeniz’in yüksek kesimlerinde, Toros Dağları’nın yüksek bölgelerinde kar yıl boyunca hiç erimeyebilir.”

18 Mayıs 2020 Pazartesi

19 Mayıs Kutlu Olsun


Tarih; o gün silah ve güçle parçalamaya çalıştıkları bir milletin yeniden doğuşunu altın harflerle ve her milletin övgüsüne layık bir destanla nasıl yazdıysa, bugün ve bugünden sonra da silah ve güç yanında denedikleri ve deneyecekleri hain iç yıpratmalarla da yıkamayacaklardır... Türk milleti; tüm unsurları ile vatanın her karışına karşı yapılan her oyunu ve müdehaleyi dikkatle izlemekte gerektiği anda da tokatı yapıştırmaya hazır hal de beklemektedir... Bundan hiç bir kimse ve hiç bir ülkenin dileriz şüphesi olmasın.

15 Mayıs 2020 Cuma

R0 değeri nedir, Coronavirüs'te R0 değeri ?

R0 basitçe ‘virüsün üreme katsayısı’ hakkında bizi bilgilendiriyor. Hasta veya taşıyıcı birinin, hastalığı kaç kişiye bulaştırabileceğini anlatıyor. Ama R0’ı belirlemek zannedildiği kadar kolay değil ve bunun pek çok nedeni var.




* R0’ı belirlemede kullanılan parametrelerdeki değerler sık sık değişebiliyor. * Değerler değiştikçe, R0 rakamları da azalıp çoğalabiliyor. * Dünya Sağlık Örgütü son hesaplamalarında koronavirüsün R0 değerini 2-2.5 arasında kabul ediyor. R0 değerinde hedef (sihirli) rakam 1 olarak kabul ediliyor. R0, 1’in altına inince salgını yönetenler de halk da rahatlıyor. Zira 1’in altındaki rakamlar virüsün yayılım hızının neredeyse sona yaklaştığı anlamına geliyor.
R0 rakamının 1’in üzerine çıkması ise bulaşıcılığın yeniden arttığına, dolayısıyla salgının süreceğine, kısacası durumun kontrol altından çıkma eğilimi gösterdiğine işaret ediyor.
İşte tam da bu noktada önlemler yeniden sıkılaştırılmaya, tedbirler yeniden sertleştirilmeye başlıyor.




Örneğin bu değer grip için yaklaşık 1,3 olarak biliniyor. Araştırmacılar Covid-19’un R0 değerini belirlemek için çalışmalarını sürdürürken 29 Ocak’ta NEJM dergisinde
yayımlanan bir çalışmaya göre bu değer 2,2. Yani enfekte olmuş her bir kişi virüsü ortalama 2,2 kişiye daha yayıyor. Bununla birlikte, R0’ın sabit bir sayı olmadığını belirtmek de önemli. Araştırma ekipleri şu ana kadar virüsün R0 değeri için 12 farklı tahmin hesapladılar. Bu tahminlere göre R0 değeri 1,8 ve 3,3 arasında değişkenlik gösteriyor. İnsanların birbirleriyle ne sıklıkla temas ettikleri ve viral yayılımı azaltma çabaları gibi faktörlere bağlı olarak bu sayının değişmesi muhtemel.

Bir salgını durdurmak için, her bir vakanın enfekte edebileceği ortalama yeni insan sayısının 1’in altında olması gerekiyor.


* R0’ın çok daha yüksek olduğu başka bulaşıcı hastalıklar da var. Mesela kızamık ve suçiçeğinde rakam 10’un üzerinde. Güncel, bildik, her yıl yaşadığımız influenza (grip) virüsünde ise oldukça düşük, 1.5 civarında.




KISA BİLGİ: SİHİRLİ RAKAM: 1

Bir Kişi Hastalığı Kaç Kişiye Bulaştırıyor? R0 Değeri nedir? 

Bilim insanları bir virüsün ne kadar kolay ve hızlı yayıldığını R0 değeriyle, başka bir deyişle temel çoğalma sayısıyla belirliyor. Bu değer ile enfekte tek bir kişiden virüsün bulaştığı ortalama kişi sayısı tahmin ediliyor.

Nasıl hesaplanır? 
R0'ın tespitinde vaka sayısı ve ölüm oranı gibi matematiksel olarak ölçülebilen verilerin yanı sıra diğer başka ve sayısal olarak ölçülmesi zor etkenler de hesaba katılıyor.
Bilim insanları, ölçülmesi zor etkenleri farklı formüllerle bir araya getirerek, hesaplama yaptığı için özellikle salgınların ilk aşamalarında farklı veriler ortaya çıkabiliyor. Dahası, salgınların ilerlemesine göre de R0 sayısı değişim gösteriyor.


Hesaplamada dikkate alınan etkenler arasında, virüsün kuluçka ve bulaşıcılık süresi, bulaşma yolu ve bulaşma biçimi de yer alıyor.
Ayrıca etkilenen kişilerin yaşı, nüfus yoğunluğu ve coğrafi bölgenin bazı nitelikleri de hesaplamaya dahil edilmesi gereken etkenler arasında gösteriliyor.

12 Mayıs 2020 Salı

Koronavirüs eşyalarda ne kadar yaşar ?

Koronavirüs her gün dokunduğumuz eşyalarda ne kadar yaşar 

Koronavirüsün yayılmasını önlemek ve enfekte olmamak için hijyen oldukça önemli.
Koronavirüsün yayılmasını durdurmak için yüzeyleri dezenfekte etmenin önemi, salgının başından itibaren geniş ölçüde anlatılıyor. Peki, koronavirüs hangi yüzeylere en uzun süre yaşar? Hangi ev eşyalarından en çok endişelendirmeniz gerektiğini belirlemek için bilim adamları tarafından yürütülen çalışmalara baktık. İşte koronavirüsün her gün dokunduğunuz ve kullandığınız eşyalarda yaşama süresi.

PLASTİK KAPLAR: Üç güne kadar

Kapı kollarını silmek ve ellerinizi dezenfekte etmek konusunda gayretli olabilirsiniz, ancak bu şeyleri yapmak için kullandığınız plastik kapları en son ne zaman temizlediniz? Koronavirüs plastik yüzeylerde üç güne kadar yaşayabildiğinden, hijyenik mendil, dezenfektan sprey ve el dezenfektan kaplarında bulunabilir. Bu nedenle, kullandıktan sonra ellerinizi iyice yıkamayı ve ambalajı periyodik olarak dezenfekte etmeyi unutmayın.

PLASTİK SU ŞİŞELERİ: Üç güne kadar

New England Journal of Medicine'de (NEJM) yayınlanan çalışma, koronavirüsün plastik yüzeylerde uzun süre yaşam süresi olduğunu gösteriyor. Bu, tek kullanımlık veya yeniden doldurulabilir plastik su şişelerinizin virüsü taşıyabileceği anlamına gelir. Doldurulabilir bir su şişesi kullanıyorsanız, kullanımlar arasında iyice temizlediğinizden emin olun. Ve tek kullanımlık şişeleri hızlı bir şekilde çöpe atın.

PEÇETELER: Üç saate kadar

Kullanılmış peçeteler mikroplarla, ayrıca potansiyel olarak koronavirüsle doludur. The Lancet'in yaptığı çalışmaya göre, koronavirüs peçeteler üzerinde üç saate kadar yaşayabilir. Bu nedenle, peçeteleri tutarken dikkatli olun ve attıktan hemen sonra ellerinizi yıkayın. Evinizde açık bir peçete kutusu varsa, enfekte bir kişi altı metre içinde öksürür veya hapşırırsa maruz kalan peçetenin potansiyel olarak kontamine olabileceğini de düşünmelisiniz.

KAĞIT PARA: Üç saate kadar

Koronavirüs kağıt üzerinde dört güne kadar hayatta kalabilir, ancak canlı virüs, yani sizi enfekte edebilen virüs, sadece üç saate kadar hayatta kalabilir. Şimdilik, nakit işlemlerden kaçınmak ve kredi kartı veya banka kartıyla ödeme yapmayı tercih etmek en iyisidir.

MADENİ PARA: Dört saate kadar

Madeni paralar, NEJM çalışmasına göre, dört saate kadar koronavirüsü barındırabilen bakır içerir. Yani tam anlamıyla madeni paralardan uzak durmak için iyi bir zaman.

SU BARDAĞI: Dört güne kadar

The Lancet tarafından yayınlanan araştırmaya göre, koronavirüs cam üzerinde dört güne kadar bulunabilir. Su içerken bardak ağzınızda ve burnunuzun yakınında olduğundan, bu özellikle dikkat edilmesi gereken bir konudur. Kullanımlar arasında sıcak, sabunlu suyla yıkayın ve bir aile üyesiyle bile bardağınızı paylaşmayın.

KESME TAHTALARI: Üç güne kadar

NEJM çalışmasına göre, plastik kesme tahtanızda üç güne kadar izlenen koronavirüs izleri bulunabilir. Kesme tahtanızı iyice yıkamadan tekrar kullanmayın.

BUZDOLABI: Üç güne kadar

Paslanmaz çelik buzdolapları, şık görünümleri ve pratik oldukları için popülerdir. Ne yazık ki, NEJM çalışmasına göre, paslanmaz çelik yüzeyler koronavirüsün hayatta kalması için dost bir ortam sağlıyor. Virüs buzdolabında 72 saate kadar yaşayabilir.

KARTON PAKETLER: 24 saate kadar

Kapının dışında bekleyen kargo paketleri, koronavirüsün gelişmesi için sinsi bir nokta sunuyor. NEJM çalışmasına göre, koronavirüs kartonda 24 saate kadar yaşayabilir. Uzmanlar, paketlerinizi evinize sokmadan önce sterilize etmenizi veya dışarıda açmanızı öneriyor.

9 Mayıs 2020 Cumartesi

Anneler Günü Kutlu Olsun


Tüm Annelerin ve Anne Adaylarının Anneler Günü Kutlu olsun.

Geleceğini oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim. Anneler günün kutlu olsun benim melek annem.


Gücüme güç, umuduma umut katan annem. Seni çok ama çok seviyorum. Anneler günün kutlu olsun!


23 Nisan 2020 Perşembe

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

Bugün 23 Nisan 2020 TBMM nin kuruluşunun ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 100.Yılı hepimize kutlu olsun.

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin resmi bayramıdır. Türkiye ve KKTC yanı sıra Kosova Cumhuriyeti'nde " 23 Nisan Kosova Türkleri Milli Bayramı" olarak kutlanılır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından dünya çocuklarına armağan edilmiştir.
Bu bayram, TBMM'nin açılışının birinci yılında kutlanmaya başlanan 23 Nisan Millî Bayramı ve 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla, önce 1 Kasım olarak kabul edilen, sonra 1935'te 23 Nisan Millî Bayramı'yla birleştirilen Hâkimiyet-i Milliye Bayramı ile Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin 1927'de ilan ettiği ve ilki Atatürk'ün himayesinde düzenlenen 23 Nisan Çocuk Bayramı'nın kendiliğinden birleşmesiyle oluştu. 1980 Askeri darbesi döneminde Millî Güvenlik Konseyi, bu bayrama resmî olarak "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" adını verdi.
Hakimiyet-i Milliye Bayramı (önceleri 1 Kasım, sonra 23 Nisan), saltanatın kaldırılışının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu gerçekleştiren TBMM'nin açılışının egemenliği padişahtan alıp halka vermesini kutlamak amacını taşırken, Çocuk Bayramı savaş sırasında yetim ve öksüz kalan yoksul çocukların bir bahar şenliği ortamında sevindirmek amacını taşımaktaydı. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, UNESCO'nun 1979'u Çocuk Yılı olarak duyurmasının ardından, TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği'ni başlatarak, bayramı uluslararası düzeye taşımıştır. Günümüzde bayrama birçok ülkeden çocuklar katılmakta, çeşitli gösteriler hazırlanmakta, okullarda törenler ve çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Ayrıca 1933'te Atatürk'le başlayan çocukları makama kabul etme geleneği günümüzde çocukların kısa süreliğine devlet kurumlarının başındaki memurların yerine geçmesi şeklinde devam etmektedir.

23 Nisan'ın Türkiye'de ulusal bayram olarak kabul edilmesinin nedeni, 1920'de o gün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmış olmasıdır. Milletvekillerinin belirlenişi ve Ankara'ya gelişi çok kısa bir zamanda gerçekleşmiştir. Milletvekili seçimleri Atatürk'ün Ankara'da bir meclisin toplanacağını ve neden toplanması gerektiğini açıklayan 19 Mart 1920 tarihli bildirisiyle başlamış, yine Atatürk'ün 21 Nisan'daki genelgesiyle de meclisin açılacağı tarih duyurulmuş ve milletvekillerinin Ankara'ya gelmesi istenmiştir. 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. O günkü ilk toplantıya daha önce belirlenen 337 milletvekilinden sadece 115'i katılabilmiştir.
TBMM'nin açılışından 2000'li yıllara kadar Türkiye Cumhuriyeti'ne ait bu ulusal bayram konusunda eksik bilgilenme ve yanlış tarihlendirmeye çokça rastlanmıştır. Hatta bazı tarihçilerce böyle bir günün tarihinin genişçe araştırılmamış olması büyük bir eksiklikti. Yrd. Doç. Dr. Veysi Akın 1997'de yayımlanan bir makalesiyle bu eksikliği gidermeye çalışmıştır.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın ortaya çıkışında 3 ayrı bayramın payı vardır. Çocuk Bayramı tamamen ayrı bir kavram olarak gelişirken, Ulusal Egemenlik ve 23 Nisan Bayramları baştan ayrı bayramlarken, birleşmişler; en son da onlara Çocuk Bayramı katılmıştır.

Hâkimiyet-i Milliye

"23 Nisan", 1921'de çıkarılan 23 Nisan'ın Milli Bayram Dair Kanun ile, Türkiye'nin ilk ulusal bayramı olmuştur. İlk kez ortaya çıkan bu bayramda ne ulusal egemenlikten ne de çocuklardan söz edilmekteydi. Zaten daha o yıllarda Osmanlı saltanatı hala kanunen hüküm sürmekteydi. 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla 1 Kasım, Hakimiyet-i Milliye Bayramı (Ulusal Egemenlik Bayramı) olarak kabul edilmiştir. Daha sonraki yıllarda, TBMM'nin açılış tarihi olan 23 Nisan "Milli Hakimiyet Bayramı" olarak kutlamış ve bu durum 1 Kasım'ın uzun vadede bayram olarak unutulmasına neden olmuştur. 1935'te bayramlar ve tatil günleriyle ilgili kanun değiştirilmiş ve "23 Nisan Millî Bayramı"nın adı "Millî Hakimiyet Bayramı" haline getirilmiş, böylece 1 Kasım Hakimiyet-i Millîye Bayramı ile 23 Nisan Millî Bayramı birleştirilmiştir.

Çocuk Bayramı adı


23 Nisan'ın Çocuk Bayramı oluşu yine TBMM'nin açılışıyla ilişkili olmasına rağmen, tamamen ayrı bir bayram olarak gelişmiş ve 1981 yılına kadar da öyle devam etmiştir. Bu Bayram 23 Nisan 1927'de Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin (günümüz Çocuk Esirgeme Kurumu'nun) o günü "Çocuk Bayramı" olarak duyurmasıyla başlamış kabul edilir. Aslında Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin 23 Nisan'la ilgili çalışmaları daha önceki yıllarda vardır ve hatta çocuklardan da söz edilmiştir. Kurum, 23 Nisan 1923'te millî bayram için pullar bastırmış ve satmıştır. 23 Nisan 1924'te Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde "Bu gün Yavruların Rozet Bayramıdır" ibaresi yer almış, 23 Nisan 1926'da da yine aynı gazetede "23 Nisan Türklerin Çocuk Günüdür" başlıklı bir yazı kaleme alınmış ve bu yazıda cemiyetin bu günü çocuk günü yapmaya çalışarak doğru yolda olduğu ve para kazanan herkesin bu gün cemiyete çocuklar için bağışta bulunması gerektiği vurgulanmıştır. Nihayet 23 Nisan 1927'de Himaye-i Etfal Cemiyeti o günü Çocuk Bayramı olarak şöyle duyurmuştur:
Millet Meclisimizle millî devletimizin Ankara'da ilk teşkile günü olan Millî bayram Cemiyetimizce çocuk günü olarak tesbii edilmiştir. Bize yeni bir vatan veyeni bir tarih yaratıp bırakan mübarek şehitlerle fedakâr gazilerin yavruları fakir ve ıstırabın evladları ve nihayet alelıtlak bütün muhtac-ı himaye-i vatan çocukları namına milletin şevkatli ve alicenab hissiyatına müracaat ediyoruz. Kadın, erkek, genç, ihtiyar hatta vakti ve hali müsait çocuklardan mini mini vatandaşlar için yardım bekliyoruz. Her sayfası başka bir şan ve muvaffakiyetle temevvüç eden milletimizin, yarın azami derecede muavenet göstermekle beraber, çocuk gününün layıkı veçhiyle neşeli ve parlak geçirilmesi için aynı derecede alaka ve müzaheret göstereceğinden emin olan Himaye-i Etfal Cemiyeti, şimdiden arz-ı şükran eder.


Bu tarihten itibaren bu üç kavram, aynı gün üzerinde birleşecek ve çocuk bayramı olma konusunda bir kanunla belirlenmişlik olmaksızın kutlanmaya başlanacaktır. Cemiyeti buna iten neden ise cemiyetin yetim çocukları için gelir kaydetme anlayışıdır. Böylece çocuk bayramı ortaya çıkmıştır. Çocuk bayramı adı daha resmiyet kazanmamış olsa da, bundan sonra 23 Nisan "Millî Hâkimiyet Bayramı"nın yanı sıra "Çocuk Bayramı" olarak da kutlanacaktı.


1927'de ilk kez kez kutlanan çocuk bayramı, başta kaynak oluşturma olmak üzere, çocuklara neşeli bir gün geçirtmeyi hedeflerinde bulunduruyordu. 23 Nisan 1927'deki ilk bayram Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu ve dönemin cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa himayesinde gerçekleştirilmiş, etkinlikler için Atatürk arabalarından birini çocuklara tahsis etmiş ve Cumhurbaşkanlığı Bandosu'nun konser vermesini sağlamıştır. O yıl cemiyetin Ankara'daki binalarından birine Çocuk Sarayı adı verilmiş ve burada düzenlenen çocuk balosuna İsmet (İnönü) Bey'in çocukları da katılmıştır.
1929'da çocuklara ilgi daha da artmış ve o yıl ve daha sonraki yıllarda 23-30 Nisan haftası "çocuk haftası" olarak kutlanmıştır. Daha sonraları, 70'li yıllara kadar ulusal boyutta ünlenerek ve katılımı artırarak ilerleyen 23 Nisan Çocuk Bayramı kutlamalarına 1975'te Türkiye Radyo Televizyon Kurumu da katılmış ve bir hafta çocuk programları yayımlamıştır. 1978'de Meclis Başkanlığı'nın izniyle meclisteki törenlere çocukların da katılması sağlandı. 1979'da bu uygulama Ankara ilkokullarından gelen çocuklarla düzenli olarak başlatıldı, 1980'de de bütün illerden gelen çocuklarla "Çocuk Parlamentosu" oluşturuldu. 1979 yılının UNESCO tarafından Dünya Çocuk Yılı olarak duyurulması üzerine, TRT tarafından dünyanın bütün çocuklarını kucaklamayı amaçlayan bir proje hazırlandı ve 1979 yılından itibaren TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği adıyla uygulamaya kondu.


Bayramın en son şeklini alışı ise 1981'de gerçekleşmiştir. Darbe döneminde Millî Güvenlik Konseyi bayramlar ve tatillerle ilgili kanunda yaptığı değişiklikle o güne kadar kanunen adı konmamış bir şekilde kutlanan bayrama "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" adını vermiştir.
Kutlanışı
23 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti'nde 23 Nisan 1921'de resmî bayram olarak kabul edilmesinden bu yana, değişik adlarla da olsa resmî törenlerle kutlanmıştır. En yalın haliyle bu törenlerde İstiklâl Marşı okunur ve saygı duruşunda bulunulur.


Yeni uygulamaya konulan yönetmeliğe göre, önceki yıllarda uygulanan koltuk devri uygulamasına son verildi. Ulusal ve Resmi Bayramlarda Yapılacak Törenler Yönetmeliği'nde yapılan değişiklikle, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda çocuklara koltuk devretme uygulaması kaldırıldı.
23 Nisan'ın Çocuk Bayramı olarak kutlanışı 23 Nisan 1927'de Atatürk'ün himayesinde başlamış, Cumhurbaşkanlığı Bandosu çocuklar için konser vermiş ve Ankara'da çocuk balosu düzenlenmiştir. 1928'de Dr. Fuat (Umay) Bey'in teklifiyle daha geniş içerikli bir program hazırlanmış, ilanlar verilmiş, halk davet edilmiş, çocuk alayları oluşturulmuş, yarışmalar ve geziler düzenlenmiştir. 1929'daki 23 Nisan'dan önce HEC 23-30 Nisan haftasını çocuk haftası olarak duyurmuş, etkinlikler çoğaltılarak bir haftaya yayılmıştır. Asıl bayram yine 23 Nisan'da kutlanmış, çocuk balosu yine Atatürk tarafından himaye edilmiştir. Yine de HEC ve Türk Ocağı'nın bütün çabalarına rağmen ülke çapına yayılmada sorunlar yaşanmıştır. Birkaç yıl böyle gitmesi üzerine, Kırklareli milletvekili Dr. Fuat Umay'ın teklifiyle 20-30 Nisan arasında tüm telgraf ve mektuplara Himaye-i Etfal Şefkat Pulu yapıştırılması mecliste onaylandı. Yasa, 14 Nisan 1932'de yürürlüğe girdi.
1933 23 Nisan'ında Atatürk yeni bir gelenek başlattı. O sabah çocukları makamında kabul etti ve onlarla sohbet etti. Aynı yıl stadyumlarda beden hareketi gösterileri yapılmaya başlandı. O bayram, Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey'in kaleme aldığı Andımız çocuklar tarafından ilk kez okundu. 1933'te artık Çocuk Bayramı devlete de mal olmuştu. Yine de 1935'teki yasa değişikliğinde çocuk bayramında hiç söz edilmedi. Yalnız resmî ismi konmamış olsa da, Milli Hâkimiyet Bayramı'nın yanında "23 Nisan Çocuk Bayramı", devlet ve toplum örgütlerinin ortaklaşa hazırladığı programlarla kutlanmaya devam edildi.
1970'lerde artık 23 Nisan Çocuk Bayramı tüm ulustan katılım alan bir bayram halini almıştı. 1975'ten itibaren TRT de programlarıyla destek vermiş, 1979'da resmî Millî Hakimiyet Bayramı törenlerine çocukların da katılmasına karar verilmiş, 1980'de de "Çocuk Parlamentosu" oluşturulmuştur. Böylece 23 Nisan Çocuk Bayramı, Millî Hakimiyet Bayramı'yla tamamen aynı etkinliklerde kutlanmış oluyordu. Nitekim 1981'de birleştirilecekti.


  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. Tocmac . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Bu yazıyı kod içerisinden bulup kolaylıkla değiştirebilirsiniz.

    Başka hiçbir yerde bulamayacağınız böyle başka etkiliyici hazır kodlara ulaşmak için Koddostu.com facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!